Bir önceki gece kaldığım Muradiye Şelalesinde sabah uyanıp çadırımı toparlarken, artık yavaş yavaş ülkenin sınırına yaklaştığımı ve ülkeden ayrılma zamanımın geldiğini hissediyordum. Planıma göre gidecek pek fazla yer kalmamıştı. Akan derenin kenarında huzurlu ve tatmin edici bir kahvaltı yaptıktan sonra sırtıma çantamı yüklenip günün erken saatlerinde ana yola çıktım.

Tır dışında yoldan geçen fazla araç yoktu ve biraz bekleyişten sonra, çeşitli sebeplerle genellikle tercih etmediğim tırlara da otostop çekmeye karar verdim. Her insanın ayrı ve kıymete değer olduğunu kabul ederek, bindiğim tırdaki abinin tavırları, tırları tercih etmemekteki haklılığımı bir kez daha göstermişti. Elbette tırcılar otostopçuların en iyi dostlarından ve yardımcılarındandır. Söylediğim gibi herkesi ayrı ayrı değerlendirmeyi ve aynı kefeye koymamayı yıllar önce öğrenmiştim.Yolun hemen hemen yarısını tırla gittikten sonra kalan yarısını da ikinci bir araçla tamamlayarak Doğu Beyazıt’a vardım. İlk işim çoğunlukla yaptığım gibi yerel bir yerlere oturup sohbet edecek birilerini bulmak oldu. Oturduğum mahalle kahvehanesinde yerin sahibiyle biraz diyalog geliştirdikten sonra, çantamı bırakıp biraz dolansam olur mu, deme şansım oldu. Çantamı orada bırakarak İshak Paşa Sarayına doğru yola çıktım. Sırtımda çantamın olmayışı beni diğer insanlardan ayırmadığı için otostop zorlu olabilirdi, o sebeple minibüsle gitmeye karar verdim. Yanılmıyorsam 2tl karşılığında yaklaşık 8km yol gittim ve İshak Paşa Sarayına vardım.

Doğu Beyazıt’ta Turist Bulmak:

İshak Paşa Sarayı

Saray hakkındaki düşüncelerimi buradan ayırarak farklı bir yazıda ayrıca anlatacağım. Geziden sonra tekrar merkeze indiğimde hava kararmak üzereydi ve kasvetli bir hava vardı. Canım tatlı bir şeyler isteyince bakkalın birinden çekme helva alıp yiyerek yürümeye başladım. Kargo göndermem gerektiği için kargo firması arıyordum ama sırt çantalı bir Japon buldum. 🙂 Hemen yanına gidip nereden geldiğini, ne yaptığını sordum. Avustralyalı bir arkadaşıyla beraber gezdiğini söyledi ve hemen arkasından da arkadaşı geldi. Onlarla ayaküstü sohbet ederken Asya’lı gören yerliler de gelip fotoğraf çekiliyordu. Velhasıl otel aradıklarını ve fiyat almaya çalıştıklarını söylediler. Ben de onlar için bir iki otele belki daha ucuz fiyat alırım düşüncesiyle sordum ama yine de pahalıydı. “Ben de geziyorum ve çantamı böyle böyle bir yere bıraktım, gelin isterseniz oraya gidelim, belki dükkan kapanınca sahibi orada uyumamıza izin verir.” dedim. Fikir maliyetsiz gözükünce kabul ettiler.

Göklerden Gelen Bir Karar Gibi Geldi Murat Abi:

Birlikte gidip sorduk ama adam çalışan olduğunu ve sıkıntı olabileceğini söyledi. Biz de çantalarımızı alıp kamp kuracak yer bulmak amacıyla yürümeye başladık. Avustralyalı William, sabah çadırımın fermuarını açtığımda karşımda o sarayı görmek istiyorum, dedi. Önümüzde saraya 8km vardı, hava tamamen kararmıştı ve 3 erkektik. Otostop çekerek saraya doğru yürümeye başladık, gördüğümüz ilk müsait yerde çadır kuracaktık. Otostop çekmeden yalnızca yürüdüğümüz bir anda bir araba kendiliğinden durdu ve adam arabadan inip “Kamp kuracak yer mi arıyosunuz?” dedi. Hızır gibi yetişen Murat abinin arabasına binerek işlettiği kafe-kamping tarzı yere gittik. İstediğiniz gibi takılın diyerek tüm mekanın kapılarını bize açtı. Çadırlarımızı sahiden de William’ın dediği gibi fermuarı açınca sarayı görecek şekilde kurduktan sonra kafe bölümüne gidip, önce akşam yemeklerimizi yedik sonra da beni çok şaşırtan şekilde Avustralyalı William’la tavla oynadık.

Rota Alışverişi Yaparken

Daha önce de Türkiye’ye gelmiş ve tavla oynayıp çok sevmiş, eve dönünce ilk işi Türk mahallesine giderek tavla almak ve tüm arkadaşlarına öğretmek olmuş.

Bu Arada Beni Yendi… Ama Misafir Diye Çok Asılmadım Ondan 🙂

Güzel ve çok keyifli bir akşamın sonunda çadırlarımıza girerek uyuduk.Sabah olduğunda bir önceki gün gezdiğim için çocukları saraya gönderdim, ben de oturup çalıştım. Ardından belirlediğimiz saatte onlarla saray çıkışında buluştuk ve eski kalenin üstüne doğru güzel bir tırmanış gerçekleştirip Doğu Beyazıt manzarasına doyduk. Gezimiz sonlandığında kaldığımız yerde bıraktığımız çantalarımızı alıp tekrar otostopa başladık.

İlk Yabancı Dostlarıma Hüzünlü Veda:

Bindiğimiz araçtaki abiye, arkadaşların yolunun uzun olduğunu, kendi başlarına ana yola çıkmalarının uzun sürebileceğini ve yolda kalma olasıklarının yüksek olduğunu söyledim. Sağolsun onları ana yola kadar bıraktı ve onlar da akşam olmadan bir sonraki ile gitme şansını buldu. Gezimin başından beri ilk defa birileriyle yolda tanışıp ortak hareket etmiştim ve bu sebeple bir gece beraber olmuş olsak dahi onlara alışmıştım. Keysi ve William’dan ayrıldıktan sonra biraz hüzünle beraber ben de kendi gideceğim yola doğru ilerlemeye başlamıştım. Yolum kısaydı fakat Iğdır’a giden hiçbir araç durmuyordu. Geçen zaman sonunda neden kimsenin durmadığını anlayamıyor ve inceden kafayı yemeye başlıyordum… 🙂

Yorum Bırak

Lütfen Yorumunuzu Girin
Adınızı Buraya Girin