Kazbegi gezimi tamamlayınca nereye gideceğimi bilmeden öylece kalmıştım. Hosteldeki diğer gezginlere nereye gideyim, neler yapayım diye soruyordum. Biraz düşündükten sonra Okatse Kanyonu’nda karar kıldım. Gitmeden evvel araştırırken kanyonun geçici bir süreyle kapalı olduğunu görünce, planım mecburen iptal oldu.
Hosteldeki Hong Kong’lu Albee’yle ne yapacağımızı konuşurken bir şekilde birlikte Borjomi’ye gitmeye karar verdik. Sonraki gün sabah beraber toparlandık ve yola düştük. O normalde toplu ulaşım araçlarıyla seyahat ediyordu. Ama yeni tecrübeler edinmek için benimle birlikte otostop çekmek istedi. Otostop çekmeyi sevip, biraz özgüven kazandıktan sonra devam eden aylarda biz ayrıldıktan sonra bile otostoplarına devam etti. Hatta ben bu satırları yazarken de Türkiye’de otostop çekmeye devam ediyor.
Bana da bir kadınla otostop çekmek faydalı olmuştu. Yalnız başımayken 40 dakikalık bekleyişler normal bir olaydı. Ama şimdi bir kadın bir erkek ideal otostop düzeninde çok kısa sürelerde araç durdurabiliyorduk. Elbette bunda Albee’nin Asyalı olmasının da katkısı yadsınamazdı. Gerek bizim topraklarımızda gerekse komşu ülkelerde, görmeye alışkın olmadığımız Asyalılar hep sempatik geliyor. Gören şoförlerin çoğu aracı uygunsa duruyordu.
Kazbegi dağının tepesinden ana yola kadar Rus bir çiftle stres dolu bir yolculuk yaptık. Aracı kullanan kadının stresi, gerginliği, sollamalardaki heyecanı ve gaz-fren kombinasyonları beni de gerginliğe sürükledi. Neyseki tırların yoğun olarak işlediği yoldan sıkıntı yaşamadan geçtik. Albee’yle anlaştığımız üzere tırlara otostop çekmeyecektik ama bir tır kendiliğinden durdu. Tıra doğru hareketlenirken plakaya bir baktım Türkiye. 🙂 Kapıya gidince direkt Türkçe konuştum, abi şaşırıp “Aa Türk müsün?” dedi. Çok güzel düşünceleri olan ve derinliğe sahip bir adamdı. Hoş sohbet eşliğinde 90-100 km boyunca sakin ve konforlu bir yolculuk yaptık. Ayrıldığımız noktada birkaç dakika boyunca gelip bizi alacak göbekli, tatlı Gürcü amcayı bekledik. Hiç anlaşamasak da çok eğlendik. İnerken de bize ikişer elma ikram edince daha da mutlu etti. İndiğimiz yerde pazara denk gelince hastalıklarla savaşmak için çeşitli meyveler aldım ve gitmeden evvel son kez olduğuna inandığımız parmaklarımızı kaldırdık. Toplamda 260 km’lik yolu 2,5-3 saat gibi bir sürede gitmiştik. Bu benim için oldukça iyi bir süreydi, üstelik arada pazara da gitmiştik. Tek başımayken kesinlikle gidebileceğim bir süre değildi.
Yol boyunca izleyeceğimiz rota kısmını ben üstlenmiştim. Hiç konuşmamamıza rağmen Albee de kendiliğinden kalacak yer ve gidilecek yer araştırma işini devralmıştı. Kalacağımız yeri o seçip bizi götürdü. Yolculuk ederken antipati yeteneğiniz ister istemez gelişiyor ve bazı konularda ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyorsunuz. O yolculukta ve hatta devam eden yolculuklarda yaşadığımız görev dağılımı bu ‘Yol Antipatisinin’ bir yansımasıydı. Kalmaya karar verdiğimiz yerin adı River Side Hosteldi ve fiyat kişi başı 15 Lariydi.
Hostelde bizden başka kimsenin olmadığı odamıza yerleştikten sonra mutfakta yemeklerimizi pişirip yedik. Ardından da yataklarımıza geçerek uyuduk.