Yolculuğumun başından beri çok defa çadır kurdum. Fakat bunlar genellikle geceyi geçirmek adınaydı ve doğayla bütünleştiğim zamanlar değildi. Bu yazıyı yazarken geriye baktığımda başlangıçtan bu yana geçirdiğim en güzel kamp aktivitesinin Bitlis Nemrut Krater gölünde olduğunu söyleyebilirim.

Batman’da geçirdiğim birkaç günden sonra yola düşerek Tatvan’a gelmiş ve ilk gecemi sahil kenarında çadırda geçirmiştim. Ertesi gün haritadan baktığımda yakın olduğunu gördüğüm Nemrut gölüne gitmeye karar verdim ve sabah marketten alışverişimi de yaptıktan sonra yola düştüm. Yolda araç beklerken başlayan sağanak yağmur hazırlıksız olduğum için beni epey ıslattı. Yoldaki o halimi gören ve aslında ters yöne giden bir araç bana acıyarak döndü ve yukarıdaki bir otele kadar götürdü. Orada üzerimi değiştirip tekrar yola çıktım, biraz yürüdüm biraz da otostop çektim derken kendimi kraterin içinde buldum.

Nemrut Krater Gölünde Sonbahar:

Yolculuk boyunca etrafta gördüğüm renkler ve doğa büyüleyiciydi. Sonbaharın renkleri her zaman farklı bir duygu uyandırıyor içimde. Bu duygular eşliğinde küçük olan ılı göle geldim ve orada oturup yolculuğu beraber tamamladığım insanlarla çay içtim.

Küçük Göl:

Bu göl 1,5km kare bir alana yayılmış ve zeminden gelen sıcak sularla beslendiği için özellikle belli sezonlarda kaplıca gibi içine girilebilir seviyede oluyormuş. Hava kararmadan bir de büyük gölü görüp hangisinin yanında çadır kuracağıma karar vermek için ormandaki patika yoldan renklere aşık olarak yürüdüm ve göle ulaştım.

Büyük Göl:

Burası da 12km karelik bir alana yayılmış ve kokusuz, tatsız sudan oluşan, hatta sonraki gün susuz kalınca suyunu içtiğim bir göl. Etrafa biraz bakınınca diğer gölün çadır için daha uygun olduğuna kanaat getirip geriye döndüm ve çadırımı kurmaya başladım. Çadırı kurduktan sonra günün ilk düzgün öğününü hava kararmasına yakın yeme vakti gelmişti. Marketten aldığım konserve barbunya, muz ve tahin pekmez karışımıyla o güne dek yediğim en zengin yemeği yedim. Ardından hava karardı ve dışarısı oturulamayacak kadar soğuk bir yer haline geldi. Öyle olunca çadırın içine geçip bir şeyler yazmaya çalıştım fakat tulumun dışında olan tüm uzuvlarım üşüyordu. Ben de en iyisi uyumak galiba dedim ve mecburen uzun sürecek bir uyku uyudum.

Sabah kalktığımda heyecanla çadırın fermuarını açtım ve gördüğüm manzara çok güzeldi. Doğa o kadar huzurlu ve sakindi ki onun da henüz uyanmaya başladığını görebiliyordum. Dışarıdaki hava adeta kar kokuyordu ve çok temizdi. Biraz kendime geldikten sonra çadırdan çıktım ve akşam güvenlik amacıyla çadırdan uzağa koyduğum yiyeceklerimi kontrole gittim. Fakat üzücü bir manzara beni bekliyordu…

Sürpriz ve Dehşet!:

Poşetime yaşanırken 3-4 kuş beni görünce poşetin yanından havalanarak uzaklaştı. Poşetimi delerek içindeki ekmeğimi çıkartıp yemişlerdi… Sabah yemeyi düşündüğüm salam ekmek hayalim böylece suya düşmüştü ama olsun. Muz, meyveli süt ve salam yesem de yeterdi.

Gölde yüzümü yıkadıktan sonra kahvaltı için biraz yukarıya doğru hareketlenince ikinci bir şok ve hatta biraz korku dalgası geldi.

Akşam ayakta duran, hatta üzerinde kocaman bir kaya olan çöp konteynırı yıkılmış ve içi etrafa dağılmıştı. Üstelik bu olay çadırımdan 100-120 kadar uzakta gerçekleşmişti. Etrafta bir sürü yerde dışkılarını gördüğüm ve oradaki insanların da ayı var diyerek uyardığı ayılar gece burayı ziyaret etmişler, neyseki bana dokunmadan gitmişlerdi. Koskaca kraterde benden ve hayvanlardan başka kimse yoktu, biraz etrafı kese kese kahvaltımı yaptım.

Kraterin Çevresine Tırmanış:

Karşımda gözüken dik yamacın üzerindeki kayadan iki gölün de gözüktüğüne dair dün akşam bilgi almıştım ve bu bilgiyi aldıktan sonra oraya çıkmaktan başka çarem yoktu. 🙂 Tepenin eteğine tam gelmiştim ki yerdeki obsidiyen taşlarını gördüm. Bunlar insanlık tarihi açısından son derece önemli, ilk insanların kesici aletlerini yaptıkları taş. Bu taşlardan biraz toplayıp bir kısmını daha sonraki projelerimde kullanmak üzere eve yollayıp, birkaç parça da kendim için aldım.

Bir saatlik yorucu bir tırmanış sonrasında artık kayanın üzerine çıkmıştım. Tüm yolu parmak ucumda çıktım desem yeridir çünkü epey dik bir yerdi.

Yukarıdan gördüğüm manzara iyi ki geldim demekten başka hiçbir kelimenin zihnimde dolaşmasına izin vermiyordu. Uzun süre orada kalıp görüntünün tadını çıkarttım. Aşağı inme vakti gelince de hareket ederek yaklaşık 50 dakikada tekrar yola indim.

Hayatın ödüllerle dolu olduğunu biliyorum. Emek verdiğimiz ve istediğimiz sürece bazı ödüller kazanıyoruz. Elbette hayat her zaman adil değil ve hak ettiğimiz ödülleri alamadığımız zamanlar da oluyor. Fakat her şeye rağmen bu hayatın güzellikleri için çabalamaya değer. Buraya gelirken ve tırmanırken yaşadığım yorucu aktivitelerin orada gördüğüm güzelliklerle ödüllendirildiğini düşünüyorum. Benim için geçen iki günün ödülü buydu.

Doğasını çok sevdiğim bu yerden gölü gezmeye gelen insanların araçlarına binerek sonraki hedefim olan Van için ayrıldım. Fırsatınız olduğunda ana yoldan 25km uzaklıktaki ve yolu kimi yerler hariç oldukça iyi olan bu krateri görmenizi tavsiye ederim. Kesinlikle pişman olmayacağınız bir deneyim olacaktır.

Yorum Bırak

Lütfen Yorumunuzu Girin
Adınızı Buraya Girin