Kars’ta kaldığım köydeki son sabahıma uyanarak önce merkeze sonra da Gürcistan ‘a gitmek amacıyla Birol abiyle birlikte evden çıktık. Merkeze gelince minibüse binmemi, otostop çekmememi istedi. Ben de onu kıramayarak merkeze kadar gidecek olan minibüse bindim. Sarıldık, birbirimize iyi dileklerimizi ilettik ve ayrıldık. Hiç tanımadığın, varlığını bile bilmediğin bir insanı tanıyıp, insani duygularla seviyor ve ondan bir şeyler alarak yoluna devam ediyorsun. İşte yolcu olmak ve yolculuk benim nezdimde budur.

Yabancı Simalar Yavaş Yavaş Hayatımın Bir Parçası Oluyor:

Merkeze geldikten sonra biraz döviz çekip biraz da alışveriş yaparak ana yola kadar otostop çektim. Ana yolda indiğimde aynı yöne doğru otostop çeken iki kişi daha gördüm. Yanlarına gittiğimde İspanyol olduğunu öğrendiğim ve daha sonra biri Gürcistan ‘da olmak üzere, kaderin cilvesiyle iki kez daha karşılaşacağım çocuklarla tanıştım. Nereden gelip nerelere gittiğimize dair biraz konuştuktan sonra onların da sınıra gittiğini öğrendim. Önce siz geldiniz, yol sizindir dedim ve onların daha ilerisine gidip otostopa başladım. Ama şans bu ya, onlardan önce beni aldılar. 🙂 Bindiğim ilk araçla yolun yarısını tamamladım ve beklerken aynı çocuklar geldiler. Bu defa da onlar bana, yol senindir, diyerek ileri gitmeye başladılar. Ben de birlikte gidebileceğimizi söyledim ve üç kişilik bir ekip olduk.

Gürcistan ’a giden Ardahan’lı iki gencin son hızla giden arabasına 3 kişi bindik ve biraz endişeli epey de eğlenceli bir yolculuğa başladık. Dışarıdan baktığınızda serseri diyeceğiniz bizi alan iki insan, özünde çok iyi ve delikanlı insanlar. Onlarla beraber sınıra kadar sohbet ederek, müzikler dinleyerek gittik. Ama ben sınıra 2 günde gideceğimi planladığım için sınırı geçmeye psikolojik olarak hazır değildim. “Siz sınırı geçin, ben bir gece burada çadır kuracağım.” dedim. Onlar hep birlikte karşıya geçtiler, ben de çadırımı uygun bir yer bulup kurdum. Hava karardıktan sonra başlayan yağmur sabaha kadar durmadı. Biraz çadırda durup bir şeyler okuyup, biraz da yağmur altında dolaşıyordum. Yağmur altında şarkılar dinleyip heyecanımın keyfini çıkartıyordum. İşte artık hikayem başlıyordu. Ülkemde geçirdiğim bir aydan sonra yurtdışına çıkıyor ve “Hudutsuz” ismimi gerçek manada hak ediyordum. Böyle geçen geceden sonra sabah uyandım ve sırılsıklam olan çadırımı topladım.

Türkiye – Gürcistan Sınır Geçişi

Sınırlar Aşıldı:

Türk tarafı pulunuzu aldıysanız ve pasaport süreniz de geçerliyse hiçbir şey sormuyor. Gürcistan tarafı ise bazen kontrol ediyorken bazen etmiyor. Benim çantamı dahi aramadılar. “Nereye gidiyosun, ne kadar kalacaksın, paran var mı, kaç paran var?” gibi sohbet niteliğinde sorular sordular. Çünkü mühür zaten çoktan basılmıştı. Güvenlikler sohbet etmek istiyordu sadece. Biraz onlarla lafladıktan sonra sınırı geçtim ve işte artık Gürcistandaydım. Gelen giden hiç araç olmadığı için yürümeye başladım. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm… 6,5 kilometre boyunca yürüdüm ve geçen birkaç araç da almadı.

İlk Adım. Merhaba Gürcistan 🙂

En son otostop çekmediğim halde bir taksi durdu, camdan bakıp, “Teşekkürler otostop çekiyorum.” dedim. Adam da gel gel yaparak “No money.” dedi. Sağolsun insaflı taksici abi sayesinde kalan yolu yürümekten kurtulmuştum. İlk merkezi yer olan, benim de gitme hedefinde olduğum Ahıska’ya (Ahaltsikhe) kadar birlikte gittik.

Arabadan inince ilk işim etrafta yürüyüp ücretsiz ve şifresiz internet aramak oldu. Bir internet bulup bağlandım ama civarda pek ucuz kalacak yer yoktu. Bu yüzden mecburen en ucuzlarından birisi olan bir misafir evine giderek 25 Lari karşılığında oda tuttum. Eşyalarımı odaya bırakıp, çadırımı ve ıslak malzemelerimi de kuruması için açtım ve küçük kasabanın sokaklarında yolculuğumun ilk yurtdışı yürüyüşünü yapmak üzere dışarı çıktım…

Yorum Bırak

Lütfen Yorumunuzu Girin
Adınızı Buraya Girin