Nemrut Krater Gölü kampımdan sonra tekrar Tatvan’a gelerek periyodik olarak yaptığım otel konaklamasını aynı odayı 3 güzel adamla paylaşarak yaptım. İnsanların tecrübelerine ve yaşam öğretilerine her zaman saygı duyuyorum. Bu dünyada yıllarca kalıp bazı deneyimler elde etmiş insanların tecrübelerinden faydalanmamak ancak ahmaklıkla açıklanabilir. Aynı odayı paylaştığımız, yaşı benden epeyce büyük ve çok güzel şeyler anlatan abimin öykü ve nasihatlerini dinleyip gerektiğinde kullanmak üzere zihnimin odalarına yerleştirdim. Güzel adamlara selam olsun. Sonraki sabah kalkarak ilçeden çıkana dek 3-4 km kadar yürüdüm ve Doğu’nun her bölgesinde çalışan mümessil dostumun güzel sohbetiyle beraber Van ’a ulaştım. Akdamar Adasına giden iskelenin önünde indim ve bir sonraki botla gidiş ve dönüşü 15tl karşılığında adaya geçtim. Ayrıca müze kartınız yoksa adaya giriş de 15tl. Adada bir şeyler içebileceğiniz bir kafe de mevcut. Bu adanın önemli özelliği içerisindeki yüzlerce yıllık kilise.

Akdamar Kilisesi Dıştan Görünüm

Akdamar Kilisesi:

Hikayeye göre kilisedeki papazın kızıyla bir genç birbirlerine aşıklarmış. Bu genç her gece yüzerek adaya gider ve kızla görüşürmüş. Kız da gence ışık tutar, erkek ışığı referans alarak ilerlermiş. Fakat bunu fark eden papaz bir gece kızının elinden ışığını almış ve genç de yönünü bulamayarak suda hayatını kaybetmiş. Adı Tamara olan bu genç için ağıtlar yakan kız ‘Ah Tamara, Ah Tamara’ diye inliyormuş ve adanın isminin de buradan evrilerek Akdamar olduğunu söylüyorlar.

Akdamar Kilisesi İçten Görünüm

Üzerinde tavşanların zıpladığı bu adada 1 saat kadar gezerek tekrar yola döndüm. Yoldan önce bir coğrafya öğretmeni sonrasındaysa çok tatlı 3 kafadar ihtiyar aldı. 3 kafadar beni gitmeyi planladığım Edremit ilçesine kadar götürüp bıraktı. Her zamanki planlamama sadık kalıp bir restauranta oturdum. Bir şeyler yedikten sonra orada internet de bulunca 4 saat kadar oturup yine bir yazı yayımladım.

Çadıra Niyet, Gezgin Evine Kısmet:

Uyku saatim gelince oradakilerin yönlendirmesiyle çadır kurmak için sahil kenarındaki parka gittim. Parkta biraz yürüdükten sonra çadır kurmaya karar verdiğim alana doğru ilerlerken arkamdan birisi seslenerek. “Gezgin misin?” diye sordu.

Soruyu soran ve kendisi de bir gezgin olan Siraç üç arkadaşıyla beraber oraya gelmiş ve şans eseri beni gördüler. Orada kalmama müsade etmeyerek bir iki telefon görüşmesinden sonra sürekli gezgin ağırlayan, Van ‘daki misafirperverliğiyle epey meşhur Asım’ın evine götürdüler. Asım sabah gidip akşam geldiği için birkaç dakika dışında neredeyse hiç konuşma şansımız olmadı fakat evde sürekli bir hareketlilik ve başka misafirler de olduğu için farklı insanlar tanıma şansı buldum. Sonraki gün olduğunda bir tam günü hiç evden çıkmadan geçirdim. Ev ortamından uzak kaldığım için ayaklarım biraz daha halıya bassın istedim.

Ertesi gün evdeki diğer insanlarla beraber kısa bir Van turuna çıktım ve günün sonunda Muradiye şelalesine gittik. Ben orada kalıp çadır kurdum, onlar da eve döndüler. Van’da tanıştığım tüm insanlara, beni evinde ağırlayan Asım’a, yemek yapan Bahar’a, yardımcı olmaya çalışan Pınar’a, arabasıyla gezdiren Erkan’a, yolda bulan Siraç’a ve diğerlerine selam olsun. Bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum.
Uyumak dışında başka hiçbir amaç taşımadığım Muradiye Şelalesindeki kampımı, gecenin bir köründe çadırın dibine gelip ne olduğunu anlamaya çalışırken dakikalarca hırlayan ve havlayan köpekler haricinde dikkate değer bir şey yaşamadan tamamladım. Sabah kalktığımda amacım bir sonraki noktam olan Ağrı’ya daha doğrusu Doğu Bayazıt’a ilerlemek olacaktı.

Yorum Bırak

Lütfen Yorumunuzu Girin
Adınızı Buraya Girin