Tiflis’te bir hafta kadar kalıp, kendimi dinleyip biraz da bedenimi dinlendirdikten sonra tekrar yola çıktım. Nasıl karar verdim bilmiyorum ama bir şekilde Stepantminda’ya gitmeye karar verdim. Gürcistan’ın en yüksek 3. dağının olduğu bölgede, bir de dağın 2170. metresinde etrafında başka hiçbir şeyin olmadığı bir kilise var.

Şehirden çıkmak için önce metroya binerek Didube durağına gittim. Oradan da maşrutka olarak isimlendirdikleri minibüse binerek Mtsheta’ya vardım. Buradan sonra otostop çekecektim. Ama önce tarihi bir şehir olan nehir kenarındaki bu şehirde biraz turladım.

Gürcü Evlerine Konuk Olmaya Başladım Bile:

Otostopa başladığımda bir ilk daha yaşadım, iki genç kadının olduğu bir araba durdu. Bu yolculukta ilk defa yaşadım bunu. Onlarla beraber pek yol gitmedik ama indiğim yerden itibaren 3-4 km kadar yürümem gerekiyordu. Hedeflediğim noktaya varıp otostop çekerken çok keyifli bir adamla tanıştım. 5 km kadar ileri gidiyordu ama yine de aldı beni. Evinin önüne gelince vücut diliyle, gel önce ye sonra gidersin, dedi. Gülümseyerek kabul ettim. Ne zaman geri çevirdim ki? 🙂

Aslında Tiflis’te yaşıyorlardı ama burası yazlık evleriymiş. O yüzden evde kimse yoktu, yiyecek de yoktu. Adam, sen bekle ben markete gidip geleceğim, dedi. Önüme meyve tabağı, şeker ve içecek bir şeyler koyduktan sonra gitti. Geldiğinde aldığı sosisleri ve birkaç şey daha hazırladı. Bir de eşinin yaptığı fasulye yemeğinden getirmiş, onu da paylaştık.

Dilimizin el verdiği kadar konuşup afiyetle yemeğimizi yedik. Birbirimizi her ne kadar pek anlamasak da iletişim kurabiliyor ve çok da eğleniyorduk. Yerel birileriyle iletişim kuruyor olmaktan, evine konuk olmaktan o kadar mutluydum ki. Gezimde her zaman en keyif aldığım şey bu ve benzeri anlar. Ama saat geç olmaya başlıyordu ve hava kararmadan kendimi bir arabaya atmam gerekiyordu. Evden çıkıp hemen önünde otostopa başladım. Genç bir arkadaş durdu, her zaman olduğu gibi birbirimize neler yaptığımızı sorup tanımaya çalıştığımız fasılda dansçı olduğunu söyledi. İleride bir köy var, oraya gidiyorum, öğrencilerime ders vereceğim diye de ekledi.

Beni tanıyorsanız ya da tanımaya başladıysanız kafamdaki çarkların ne yana döndüğünü anlamaya başlamışsınızdır. 🙂

Ve Rota Bir Kez Daha Değişir:

Ben de seninle gelip sizi izleyebilir miyim, diye sordum. Memnuniyetle kabul etti ve köyün yolunu tuttuk. Bu senaryoda bugün hedeflediğim yere gitme şansım yoktu, o yüzden arabayla giderken bir yandan da etrafı keserek kafamda kamp yapacak yer belirlemeye çalışıyordum. Köye giderken yol üzerindeki bir gölü de göstermek isteyince oraya uğradık. Etrafa göz gezdirdikten sonra aç olduğunu ve köyde yaşayan büyükannesini ziyaret edeceğini söyledi. Bir gün içinde ikinci defa yerel birilerinin evine konuk olacatım, kendi kendime kime iyilik yaptım acaba diye düşünüyordum. Evlerine varınca orada da bir şeyler yedik, evdekilerle tanıştım ve sohbet ettim ama derse gideceğimiz için uzun kalamadık.

Son derece eski olan okula vardığımızda öğrenciler halihazırda kapıda bekliyordu. Öğretmenleri okulun alt katında kalan spor salonunun kapısını açınca içeri girerek üstlerini değiştirmeye gittiler.

O esnada arkadaşım da bana dans hakkında bilgiler veriyordu. Öğrenciler gelince haliyle yabancıyı garipsediler, arkadaşım önce beni takdim etti, çocuklarla yüzeysel olarak tanıştıktan sonra dansa başladılar, ben de çekime başladım. Çocuklar bir yabancı tarafından çekiliyor olmanın stresini yaşıyorlardı. Gözleri sürekli olarak tripod üzerine koyduğum goproya kayıyordu. İki saate yakın dersten sonra çocuklar dağıldı. Hava çoktan kararmıştı ve bizim de gitme vaktimiz gelmişti.

Zifiri Karanlıkta Bilmediğim Yerlere Doğru:

Arkadaşıma, beni o gölün kenarına bırakır mısın, dedim ve oraya doğru yola çıktık. Yolda giderken bir de gerçekten çok hoşuma giden Gürcistan Polifonik Müziğiyle tanıştırdı beni. Youtube’a yazarak siz de birkaç parça dinleyebilirsiniz. Hiçbir ışığın olmadığı, yalnızca farların aydınlattığı yolda tanımadığım bir insanın arabasında ilk defa duyduğum ve çok beğendiğim bir müziği dinleyerek gidiyordum. Bu keyfi ve mutluluğu nasıl tarif edebilirim bilmiyorum. Belki anlatmaya çalışsam da size anlamlı gelmeyebilir.

Gölün yanına gelince vedalaştık, bir kağıda numarasını yazarak verdi, birileri sana bir şey derse bu numarayı arasınlar, dedi. Kafa lambamı takarak uygun bir noktaya çadırımı kurdum, sahilde biraz yürüdükten sonra da uyudum.

Yorum Bırak

Lütfen Yorumunuzu Girin
Adınızı Buraya Girin